TÜRK-İŞ 23. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİ
Yayın Tarihi : 09/12/2019
TÜRK-İŞ 23. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİTÜRK-İŞ YÖNETİMİ GÜVEN TAZELEDİKonfederasyonumuz TÜRK-İŞ’in 23. Olağan Genel Kurulu, 5-7 Aralık 2019 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşti. Türk-İş’e bağlı 35 sendikanın katılımıyla gerçekleşen Genel Kurulda sendikaların genel başkanları tek tek söz alarak gündem ve yaşanılan sıkıntılardan bahsetti. Gündem gereğince 7 Aralık 2019 Cumartesi günü seçimlerin yapılmasıyla son bulan TÜRK-İŞ 23. Olağan Genel Kurulu sonucu Genel Yönetim kurulu aynı kadroyla yola devam etti. Seçim sonuçlarına göre: Genel Başkan: Ergün ATALAY, Genel Sekreter: Pevrul KAVLAK, Genel Mali Sekreter: Ramazan AĞAR, Genel Eğitim Sekreteri: Nazmi IRGAT Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Eyüp ALEMDAR
Seçim sonucu Genel Başkan'ımız Nazmi Irgat delegelere seslendi.
''Sayın Divan, TÜRK-İŞ’imizin Değerli Genel Başkanı, Yönetim Kurulu arkadaşlarım, sendikalarımızın değerli genel başkan ve yöneticileri, değerli şube başkanlarımız, değerli konuklar ve çok değerli delege arkadaşlarım, değerli basın emekçileri; sizleri en içten duygularımızla saygı ve selamlarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, temel mesele nasıl bir dünyada yaşıyoruz ve nasıl bir Türkiye’deyiz ve Türkiye’de nasıl bir yönetimle yönetiliyoruz? Kimsenin özümsemediği, hatta hazırlık bile yapmadığı bir değişim yaşandı dünyada ve ülkemizde. Yani kurallı düzenli çalışmanın yapıldığı karma ekonomik sistemin uygulandığı, sermayenin yetersiz olduğu dönemlerde büyük Atatürk’ün yönlendirmesiyle o kamu iktisadi teşebbüslerinin kurulduğu fabrikaların yer aldığı, tersanelerin limanların yer aldığı dönemler, maalesef birilerinin yukarıdan yönlendirmesiyle, yani ekonomik sistemin değişmesiyle beraber bizim ülkemizde maalesef buna ayak uydurmak zorunda kaldılar. Küreselleşmeden bahsediyorum, neoliberalizmden bahsediyorum, vahşi kapitalizmden bahsediyorum. Evet, büyük Atatürk’ün 1923 yılında başlattığı endüstri devrimiyle beraber ülkemizin kalkınmacı model yapısıyla beraber yaptığı KİT’ler, birer birer ortadan kaldırılmak istendi ve ne yazık ki bugünkü ekonomik sistemi, o bizim koca koca akademisyenlerimiz yaptıkları paralı eğitimlerde, paralı panellerde ülkelerin çaresi olarak sundular. Yani devletin üretimden ve yatırımdan çekilmesini, istihdamın özel sektör eliyle sağlanmasını o süslü sözcükleriyle ifade ettiler, insanları yanılttılar insanları aldattılar. Hiç demediler ki, küreselleşmenin sonucunda acımasız bir emek sömürünün geleceğini elbette insanlardan gizlediler. Özelleştirmeyle beraber insanların işini kaybedeceği ve insanların emeğini sömürüleceğini hiç de ifade etmediler. Biz şunu iyi biliyoruz ki, her ekonomik model siyaseti ve kültürü de etkiliyor. Evet, kamu iktisadi teşebbüsleri A’dan Z’ye birer birer özelleştirilirken, o günün şartlarında maalesef etkin önlemler alınmadı, etkin tedbirler de gösterilmedi. Özelleştirmeden ciğeri yanan arkadaşlardan biri benim. 34 bin işçisi ve 24 fabrikası ilk başlarda satışa çıktığı zaman, maalesef kimse bizi anlamadı. Bu Genel Kurulda elbette ki sendikalarımızın en üst karar organıdır, elbette olaylar ve kurullar değerlendirilecektir, herkes görüşünü ifade edecektir. Evet, rahmetli Kemal Unakıtan özelleştirme yılı ilan etti 1980’li yıllar. Sayın Bayram Meral TÜRK-İŞ Genel Başkanı. Dedik ki, hükümet bu yılı özelleştirme yılı ilan etti, biz de TÜRK-İŞ olarak konfederasyon olarak özelleştirme karşıtı ilan edelim, bunu da oylayalım denildi. O zamanlar bir sendikanın yine genel başkanı Sayın Bayram Meral’e muhalif, ‘’O fabrikaları ben alacağım işçilerle beraber’’dedi. Evet, bunu söyleyen bir ŞEKER-İŞ Başkanıydı geçmişte, sağsa Allah sağlık versin. Ama şu anda benim Şeker-İş Başkanım aslanlar gibi ona direniyor. Evet, ülke algılarla yönetiliyor, gerçekler saptırılarak insanların kafalarına farklı şeyler yerleştiriliyor. Kısacası insanlar aldatılıyor. Elbette ki bugüne kadar uygulamalarımızda TÜRK-İŞ olarak etkin önlemler alınması yönünde çaba gösteriyoruz; ama bir şeyimiz var, kamuoyuna kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Geçmişte, benim Sümerbanklı olduğum dönemlerde 2 milyon civarında kamu işçisi vardı, son yaptığımız toplu iş sözleşmesinde belediyeler hariç 159 bin kamu işçisine çerçeve sözleşme yapıldı. Yani kamu kaynakları birer birer yok edildi. Evet, ülkemiz büyük bir ekonomik krizden geçiyor. TEKSİF Sendikası 17 bin üyesini kaybetti. Rahmetli Ecevit rahat uyusun, bir yazarkasa atıldı diye kıyamet koptu. Ama şu anda hiç kimsenin sesi çıkmıyor. Asgari ücret komisyonunda sorumluyum sizler adına, işçilerimiz adına. Enteresan şeyler yaşanıyor. Kamuoyu sağ olsun büyük ilgi gösteriyor. Asgari ücretin bugünkü yapısıyla beraber, yani 5 işveren, 5 hükümet ve 5 de işçi sendikaları, işçiler adına bizim yer aldığımız komisyon ve oyçokluğuyla alınan kararla Asgari Ücret Komisyonunda, maalesef birileri teraneyi seçiyor. En önemlisi de, yani Türkiye’de asgari ücret tespitinin farklı algılarla, insanların toplu iş sözleşmesiymiş gibi bir anlayış ortaya çıkıyor, buna sendikalar da çanak tutuyor. Efendim toplu ulusal sözleşmeymiş. Arkadaşlar, bunun sonunda bir grev yok. Evet, oyçokluğuyla alınan bir yapı var. Bu defa farklı bir yol izliyoruz. Sayın Genel Başkan sağ olsun birlikte değerlendirmemizde, o vergi adaletsizliğine karşı konfederasyonlar bir araya geldiler. Ondan sonra kamuoyunda da tuttu, ondan sonra dediler ki asgari ücrette de birlik sağlayalım. Evet, beni de görevlendirdiler, komisyon arkadaşlarımız HAK-İŞ’e gittik ve ondan sonra DİSK’e gittik. Amacımız ortak bir rakam üzerinde uzlaşabilmekti. Nitekim, gittiğimiz yerlerde özenle buna sadık kalmaya çalıştık. Evet, gittiğimiz yerlerde sorularla karşılaştık, hep sordu “kaç lira istiyorsunuz, rakam?” Bir söz verildi, buna sadık kalınacak. Diyorum ki, bir rakam Sayın Genel Başkan söyledi, bizim tarafımızdan ifade edildi, 2 578 lira, bu bizim her ay sonu TÜRK-İŞ olarak Konfederasyon olarak açlık ve yoksulluk sınırlarını belirlemek için yaptığımız bir anket sonucunda çıkan rakamdı; yani bu rakamı dayatmıyoruz. Başka rakamlardan da sakındık. Şunu bilmeliyiz ki, yaşayarak görüyoruz bunu. Bu sistem içinde, yani bu neoliberal anlayış içinde emek sömürüsü vardır. Bütün yaptırımların ucuz emek üzerine kurgulandığı bir dünyadayız biz. Evet, esnek çalışma, uzaktan çalışma, evden çalışma, ulusal istihdam stratejisi adı altında her türlü melaneti getirdiler oraya. Ve en önemlisi de, kıdem tazminatı var içinde, bölgesel asgari ücret var. Maalesef birçoklarını da gerçekleştirdiler. O günün Çalışma Bakanı, bu kanunun düzenlemesi yapılırken TÜRK-İŞ’e geldi. Hoşumuza gitmeyen şeyler var, Parlamentoya getirilmiş olan, komisyona getirilmiş olan raporda. Şunu dedim, yani “bu hazırlanırken bize niye görüş belirtmediniz, yani kim dediği için bunu yapıyorsunuz?”. Dedi ki, “bu programımızda var, biz halktan yetki aldık.” Aynen ifadesi buydu. Dedim “halkın biz neresindeyiz? 14 milyon çalışanımızı ilgilendiren bu hususta biz neresindeyiz?” Tabii hoş olmadı. Ben bu olayı geçmişte de hep yaşadım. 80’li yıllar Özal döneminde. Rahmetli Özal’ın Başbakan o zaman, ifadesi aynen bu: Bakmayın onlara, toplanmışlar işte bir avuç sendikacı orada Arı Sinemasında, işte atıp tutuyorlar. Bunlar tarihi vakıalardır değerli arkadaşlarım. Şimdi de aynı şeyi yaşıyoruz. Seçtiğimiz insanlar yanlış yapıyorsa, emek sömürüsüne meydan veriyorsa, kazanılmış haklarımızı budamak istiyorsa, elbette onlara yanlış yapıyor dememiz lazım. İllerde iktidar partisi teşkilatları güya insanlara iş verir gibi göründüler, ama yandaşlar onların sırtından para kazandı. Örgütsüz ve kayıt dışı çalışan ve en insani hak olan örgütlenme hakkını maalesef elde edemiyorlar. Her gittiğimiz işyerlerinde maalesef insanların ekmeğine kan doğranıyor Örgütlenme nedeniyle işten atılan insanları maalesef o çevrede, o sıralar içinde iş bulması maalesef mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, ekonomi bir çıkmaz içinde. Dolayısıyla, değerli Hükümetimiz arayış içinde. Yani özelleştirmeden gelen 70 milyar dolar bitti, KİT’lerden gelir de elde edilemiyor, kamu kaynakları birer birer yandaş işverenlerimiz şirketlerine yağma ediliyor. Borçlanarak köprü yapıyoruz, borçlanarak şehir hastaneleri yapıyoruz, devlet garantili krediler çekiliyor, dolayısıyla deniz bitti. Dolayısıyla yeni kaynak arayışı içindeyiz. Yok başka, yine işçilere döndüler. Efendim, işte “yüzde 90’ı kıdem tazminatı alamıyor, dolayısıyla herkesin alacağı bir sistem getireceğiz.” Deniliyor. Evet, yapılmak isteneni biliyoruz. 1936 yılından başlayan ve günümüze kadar devam eden ve geleceğimiz olarak gördüğümüz tek güvencemiz olan kıdem tazminatının 30 gün olan süresinin indirilmesi. Evet, devlet yatırımdan çekildi, devlet istihdam sağlamıyor. Özel sektör aracılığıyla ancak işsizlik önlenecek. Bu ülkede işsizlik var, her üç gençten biri işsiz bunu biliyoruz. O nedenle, özel sektörün gönlünü yapabilmek için onların taleplerini yerine getirmek zorundalar. Hatta asgari ücret desteği veriliyor. DİSK Konfederasyonu temsilcisi 120 lira az, bana 200 lira asgari ücret desteğini 200 liraya çıkartın diyor. Yüzde 5 olan sosyal güvenlik desteğinin yüzde 6’ya çıkarmak istiyor; yani talepler bitmiyor. Hedeflenen enflasyon oranında asgari ücret artırılsın deniyor. O bakımdan bu algıları yerinde değerlendirip, buna göre arkadaşlarımızı bilgilendirmek durumundayız. Biz bunun farkındayız. Değerli arkadaşlar, elbette ki sorunlarımız çok. Vergileri tekrar etmeyeceğim, ama bu insanlardan 18 bin lira olduğu zaman, üstelik de brüt olmak üzere 5 puan artırıyorsan, o zaman bu ülkenin kalkınması için yandaş şirketlerden de alınması gerekeni affetme arkadaş. Bizimde buna söyleyeceklerimiz var. Hiçbir çağdaş ülkede asgari ücrete vergi ödenmiyor. Değerli arkadaşlarım, gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biriyiz. Enflasyon hesaplamalarında kalemler arasında dağıtım yapılarak, benim dar gelirli insanımın, benim emekçimin kullandığı temel gıda maddeleri başta olmak üzere oranlarını düşürerek enflasyonu düşük gösteriyorlar. İşsizlik sayısını da düşük gösteriyorlar. Dolayısıyla şimdi Sayın Bakanın açıklamalarını gördüm, ben de hayret ettim. Alım gücü paritesine göre bizde asgari ücret olarak Avrupa Birliği ülkeleri içinde 10’ncu sıradaymış. Ne mutlu bize, yani 2020 yılında alım gücü paritemiz bu noktadaysa, o zaman çok şeyler söylememiz lazım. Demek ki biz mutlu müreffeh yaşıyoruz. Şartlar zor, yolumuz uzun, ancak şunu iyi bilelim ki, 14 milyon çalışanız biz. Türkiye’de 50 milyon insan oy kullanıyor. Yani 14 milyonu herhalde ikiyle çarpsak 28 milyon, işte o da zaten yüzde 50 ediyor. O zaman oylarımızı verirken gerçekten ciddi iyi düşünmemiz gerekiyor. Bu Genel Kurulumuzun işçi hareketine, ülkemize ve çalışma hayatına, en önemlisi TÜRK-İŞ’imize yararlar getireceğini umuyor, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hoşça kalın değerli arkadaşlar.''
TEKSİF BASIN BÜROSU
Foto Galeri
|
Diğer Haberler
|